Page 18-19 - aktuel-14

Basic HTML Version

BezmiâlemAktüel 2016 /
19
18
/ BezmiâlemAktüel 2016
Hz. Mevlana Belh şehrinde dünyayı şereflendirmiş, bu şehir de geniş
anlamda Türkistan’a dahildi. Belh bir şehir devletiydi. İpek yolunun ve
Baharat yolunun kesişme noktasındaydı. Aynı zamanda bir ilim ve ticaret
merkeziydi. Medreselerle dolu bir şehir olan Belh, âlimlerin dolup taştığı
bir yerdi.
HZ.MEVLANA VE
MESNEVİ
YRD. DOÇ. DR. MEHMET EMİN AGAR /
BVU ÖĞRETİM ÜYESİ
Belh’in isimlerinden biri “Ümmü’l-Bilâd” yani şehirlerin
anasıdır. Bu şehir devletinin hükümdarı Rükneddin
idi. Bu hükümdarın kızı Mümine Hatun ile şehirdeki
önemli bilginlerinden bir olan Bahaeddin Veled
evlendiler. Bu evliliğin meyvası olarak 30 Eylül 1207
tarihinde Muhammed Celaleddin dünyaya geldi.
Sultanü’l-ulema ( bilginlerin sultanı) Bahaeddin Veled,
herkes tarafından çok sevilen ve hürmet edilen
bir kişi olduğu için devrin sultanı “Bir ülkede
iki sultan olmaz. Buyurun, devletin
mührünü, siz sultan olun, ben de
başka bir yere gideyim.” deyince
“Bahaeddin Veled hazretleri
“Haklısın, bir gökyüzünde
iki güneş olmaz. Ama biz
dünya saltanatı peşinde
koşanlardan
değiliz.
Bunun yanı sıra devlet
işlerinden anlamayız. Siz
yönetiminize devam edin.
Biz çoluk çocuk buradan
gideriz.
diye cevap verir
ve Mevlana Hazretleri beş
yaşındayken hicret ederler.
Hazret-i Mevlana beş yaşındayken annesi,
babası, ağabeyi, lalası, babasının birkaç talebesi,
dervişi ve hizmetlileri ile birlikte yetmişe yakın kişiyle
Belh’ten Nişabur’a geldiler. Burada Feridüddin-i Attar
Hazretlerinin yanına vardılar.
Nişabur’dan sonra Bağdat’a gelen kafileyi burada
bizzat Halife karşılamış. Sultanü’l - Ulema’ya sarayda
kalmaları için ısrarcı olmasına rağmen “ilim ehli
medreseye yakışır”, diyerek o bu teklifi reddetmiştir.
Mustansiriyye medresesine yerleşirler. Bağdat’tan
Necef, Kerbela, Hail, Mekke, Medine ve Kudüs’e
gitti. Sonra Şam yoluyla Malatya, Erzincan, Sivas,
Kayseri, Niğde ve sonunda Karaman’a gelirler ve
yerleşirler. Ailesiyle birlikte Karaman’a yerleşen
Hz. Mevlana, babasından eğitim görür. Bahaeddin
Veled Necmeddin Kübra Hazretlerinin halifesidir.
Küçük oğlu Celaleddin’i eğitimini geliştirsin
diye bir ara Şam’a gönderdi. Eğitim
bitince Karaman’a döndü. On
sekiz
yaşındayken
Lalası
Şerafeddin’in kızı Gevher
Sultan ile evlendi. Bu
evlilikten 1226 yılında
Sultan Veled dünyaya
geldi.
Sultan Alaeddin Mevlana
Hazretlerini
Konya’ya
davet etti. O da davete
icabet ederek Konya’ya
yerleşti. Babasının ölümüne
kadar burada kaldı. Sonra Şam’a
eğitimi için gitti. Başta fıkıh olmak
üzere kelam, hadis, tefsir gibi ilimleri
okudu. Burada herkesin kabul ettiği bir bilgin olarak
tanındı. Kendisinden bir asır sonra kaleme alınan
Abdülkadir Kureşî’nin “El- Cevahirü’l- Mudiyye fi
Tabakati’l-Hanefiyye” isimli kitapta hem kendisi hem
de oğlu Sultan Veled Hanefî fakihlerinden sayılarak
biyografileri de verilmiştir.
Hazret-i Mevlana, bütün medrese ilimlerini tahsil
ettikten sonra Konya’ya bir müderris olarak ve bir
Kübrevî dervişi olarak dönmüştür. Burada babasının
talebesi Burhaneddin-i Muhakkık-i Tirmizî Hazretleri
Kayseri’den Konya’ya gelip manevi terbiyesini üzerine
almıştır. Daha sonra Şems-i Tebrizî ile karşılaşır ve
ondan da istifade eder.
Son zamanlarda Mevlana hakkında yazıp çizenler,
sadece Şems ve Mevlana var diyorlar. Halbuki
babası, Seyyid Burhaneddin, Necmeddin Kübra’dan
bahsetmiyor ve kendi ibadetsiz, mükellefiyetsiz din
ve tasavvuf anlayışlarına payanda yapmak istiyorlar.
İslamsız, imansız, akaid bakımından İslam ile hiç
bağdaşmayacak tevillerle nefislerinin arzularını bu
büyük insana atfederek en hafifinden iftira ederek iç
dünyalarının karanlığını bu şekilde açığa vuruyorlar.
“Ben Kur’an’ın kölesiyim. Hz. Muhammed’in ayağının
tozuyum, kim benden bundan başka bir şey aktarırsa
ben onlardan bizarım.” diyen bu büyük insana
bunların attığı iftiralar ancak kendi seviyesizliklerini ve
nefislerini put edindiklerini gösterir.
Hazret-i Mevlana Salahaddin-i Zerkubî’nin dükkanının
önünde, altın dövme seslerinin çıkardığı seslerle
coşmuş ve sema etmeye başlamıştır. Ondan önce
de sema edenler vardı ve sema edenlerin ilki Hz. Ebu
Bekir idi. İşte bu Salahaddin’in kızı ile Sultan Veled
evleniyorlar.
Konya’da ahilerin reisi olan kişinin oğlu Hüsameddin
isimli bir kişi vardır. Bu zat babası ölünce ahilerin reisi
olması istenmiş o da kendisine tabi olanlarla birlikte
Mevlana Hazretlerine bağlanmıştır. Mesnevi’nin diğer
bir adı Hüsami-name'dir. Bu kişiye ithaf edilmiştir.
Onun hakkında Mesnevi’de “zamanın Cüneyd’i, asrın
Bayezid’i” denmiştir. İşte Mesnevi’nin yazılmasına
Çelebi Hüsameddin vesile olmuştur. Hazret-i
Mevlana, İlahi-name, Pend-name adlı kitaplardan
sohbetlerinde çok örnekler verir. Çelebi Hüsameddin
de “Bu tür kitapları çok seviyorsunuz, niye bir tane
de siz kaleme almıyorsunuz.” deyince “Benim de
gönlüme böyle bir arzu düştü.
Bundan sonra ben
söylerim, sen yazarsın, ancak bu şekilde yapabiliriz,
ama ben oturup yazacak durumda değilim” der
ve sarığının arasından bir kağıt çıkarır. Bu kağıtta
Mesnevi’nin ilk on sekiz beyti vardı.
Bu hadiseden sonra her yerde Mevlana hazretleri
söylüyor, söyledikleri yazılıyor ve yirmi beş bin küsur
beyitlik dev eser ortaya çıkıyor.
Bunun dışında, Divan-ı Kebir, Mecalis-i Seb’a, Fihi Ma
Fih, Mektubat adlarıyla şöhret bulan eserleri vardır.
1273 senesinin kasım ayında rahatsızlanıyor, tıpkı
Resulullah Efendimiz gibi yüksek ateşle yanıyor,
sirkeli su ile bilekleri, alnı ovuluyor. Bu sıralarda şu
şiiri söylüyor:
Ey beni sevgililer sevgilisine götürecek olan sevgili
Neredesin? Hâlâ gelmedin! Seni bekliyorum.
Gözlerim yollarda kaldı. Daha beri gel…
Bu şiirdeki sevgili Azrail’dir.
1273 senesinin 17 Aralık gününde, Hicri 5
Cemaziyelahir 672 akşam ezanına dört dakika kala
ahret âlemine göç etmiştir.