Page 38 - aktuel-17

Basic HTML Version

38
/ BezmiâlemAktüel 2017
biraz açıklama yapın.” dedi. Hasta yutak kanseriydi.
Hanımefendi gayet dik durmaya, tok sorular sormaya
gayret ediyordu. Kızı da oldukça stresliydi. Hekimliğin
vicdani mesuliyeti çok fazladır. İki sandalyeyi onlara
uzatarak öncelikle oturmaya davet ettim. Hastayla
yüz yüze konuşmak daha saygılı ve önemli bir şey.
Patoloji raporunda problem olduğunu ve hemen
tedavi programı yapılması gerektiğini, ölümcül bir şey
olmadığını ancak tedavi edilmezse bir hayli sıkıntılar
çıkartacağını, iki aya yakın radyoterapi göreceğini ve
eş zamanlı da haftalık kemoterapi alacağını söyledim.
Bir süre konuştuktan sonra, epeyce metanet
göstermesine rağmen artık dayanamadı ve sessizce
ağladı. Benim atmosferi düşürmüş olmam psikolojik
travmanın bir miktar şiddetini düşürdü. Hasta bana
raporunu sorduğunda ayakta spot birkaç cümle ile
yetinseydim ya da sert cevaplar verseydim herhalde
bu güçlü görünen kadın odanın ortasına yığılırdı.
Tabii ne kadar tecrübeli olursanız olun her şeyi kontrol
edemiyorsunuz. Bir gün poliklinikte hasta bakarken,
hastalarımdan biri içeriye dalıp birden masanın
neredeyse üzerine çıktı. Hasta, psikiyatrist raporlu
şizofrendi ve beyin ön loba yerleşmiş çok büyük
bir tümörü vardı. Agresivitesinin nedenini bildiğim
için daha nazik bir durum oluşmadan onu yatıştırıp
gönderebilmiştim. Eğer psikolojisine uygun davranıp
cevaplarımla ikna edemeseydim bu görüşme kötü
sonuçlanabilirdi.
Hastaların çoğu yanında rahat davranabilecekleri,
gerekirse aynı soruları tekrar tekrar sorabilecekleri,
sıfır sinir sahibi bir doktor arayışındadır.
Silivrili bir hastam; “Hocam siz çok mütevazi
davranıyorsunuz, sanki bizden birisi gibisiniz” diyerek
şaşkınlığını dile getirmişti. Hastanın bilinçaltındaki
doktor, sert cevaplar veren, rahat soru sorulamayan
ve sınırlı görüşme süresi olan bir prototip olduğundan
derdini anlatamayacağının endişesini yaşıyordu. Bunu
aşınca da “ya hocam, sen de bizden biri gibisin”
deyiverdi. Bu hasta ve yakınları nerdeyse yirmi yıldır
beni hala bırakmazlar ve en ufak bir sorunda benim
yanıma gelirler.
Bunun yanında, doktor olmanın çok güzel yanları da
var. Umutsuz bir kanser hastasını adım adım tedavi
edebilmenin hissettirdiği duyguyu kelimelere dökmek
kolay değil.
Birkaç ay önce bir teyzecik yanıma geldi. ‘Oğlum
şu amcanın raporuna bak, çok kötüymüş. Bir sürü
hastaneye gittik, ilgilenmediler. Tanıdıklarımız, amcanı
Bezmiâlem’de düzeltirler dediler, size gönderdiler.
Kurtulur değil mi oğlum? Biz birbirimize bakan iki
yaşlıyız, gidersek ikimiz birden gideriz’ dedi. Hasta
yemek borusu kanseriydi. Tedavinin ortalarında tümör
küçülünce amcanın yemek yemesi düzeldi, kendine
geldi. Aynı teyze, “bu sefer de amcandan şikayetçiyim,
biraz gücü yerine gelince seni bırakacağım demeye
başladı.” dedi. Hastayı, bak teyze sana iyi baktı,
sayesinde toparladın diye sıkıştırınca, “Düzeldim artık,
latife de yapmayalım mı” diyerek tebessüm etti.
Hastaları niye sigara içtin, niye erken tahlil/film
yaptırmadın gibi yargılamaktan ziyade bu süreci nasıl
yönetebileceklerini anlatmamız, olumlu düşünceler
aşılamamız ve ümitlerini hep canlı tutmamız gerekiyor.
Onlar çoğu zaman hasta olduklarının en az yakınları
kadar farkındalar. Hastalıklarının ciddiyetinden ziyade,
sağlıklarına kavuşma ihtimali olduğunu hissettirmemizi
ve acınacak durumda değil, mücadele etmeleri
halinde tedavilerden olumlu sonuç alabileceklerini
bildirmemizi istiyorlar. Her hastanın ayrı durumu olması
nedeniyle hastaya özel empati kurmaya çalışmamız ve
bu girift duygulanımlardan kendi ruh halimizi de stabil
tutabilecek şekilde anlayışlı olabilmemiz hasta hekim
ilişkilerimizi kolaylaştıracaktır.