Page 6 - aktuel

Basic HTML Version

anlamını da içerir. İktisadi anlamda va-
kıf; kişisel çalışma ve gayretle elde edi-
len imkânların ve mal varlığının gönül
rızasıyla paylaşılmasını öngören hukuki
bir sistemdir. Türk Medeni Kanununa
göre vakıf; gerçek veya tüzel kişilerin
yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli
bir amaca özgülemeleri ile oluşan tüzel
kişiliğe sahip mal topluluklarıdır.
Vakıf, tarih boyunca süregelmiş yar-
dımlaşma ve dayanışma duygusunun
kurumsallaşmış halidir. O halde vakıf
tüm insanlığın mutluluğunu amaçlayan
bir sistemler bütünüdür.
Hazreti Ömer (r.a.)’in Hayber’in fethin-
den sonra ganimet olarak kendisine
düşen bir arazinin satılmaması, miras
bırakılmaması ve hibe edilmemesi şartı
ile fakir, köle, misafir ve Allah yolunda
olanların istifadesi için vermesi tarihte-
ki ilk vakıf olarak kabul edilmektedir.
Vakıfların Anadolu’da hızla yaygınlaşıp
önemli hale gelmesinde
“Sadaka, infak
ve hayırda yarışma”
ya teşvik edici ma-
hiyetteki ayetlerin yanı sıra şu hadis-i
şerifler etkili olmuştur.
“Ademoğlu vefat edince ameli kesilir,
ancak üç hususta müstesna: Sadaka-i
cariye, faydalı ilim ve kendine dua eden
hayırlı evlat.”
“İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı
olandır. Malın en hayırlısı Allah yolun-
da harcanandır. Vakfın en hayırlısı da
insanların en çok duydukları ihtiyacı
karşılayandır.”
Vakıf, Allah rızası gözetilerek ve temel
alınarak bir malın veya maddi bir var-
lığın hayri ve sosyal amaçlı hizmetlere
sunulmasıdır. Vakıf gerçeği, Selçuklu
döneminde yaygınlaşmış, Osmanlıda
ise, kurumsallaşarak zirveye ulaşmış,
toplumsal olduğu kadar da hukuki bir
kimliğe sahip olmuştur.
Yüzyıllardır kesilmeyen bir hayır kapısı
ve dua sebebi olan vakıflar Osmanlıdan
Cumhuriyetimize ulaşan kutlu çizgide
önemini ve değerini korumaya devam
etmiştir. Vakıf kurma iradesi ihtiyari
olup, vakıflar toplumsal ihtiyaçların
karşılanmasına gönüllü katkı sağlayan
kurumlardır.
Dünya Vakıflar Konferansını 23-24 Eylül
tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirdik
ve dünya genelinden konferansımıza 40
ülkenin temsilcileri katıldı. Vakıf kurumu
ile ilgili birbirinden farklı uygulamalar
olduğunu gördük. Bizim kültür ve me-
deniyetimizin kurumsallaştırdığı “Vakıf
olgusu” bir medeniyet tasavvuru aslın-
da. Sosyal bir algı ve anlayış, medeniyet
haline gelmiş bir kurum. Dünyadaki
diğer örnekler farklı yapılanmalara
sahipler. Dolayısı ile “Vakıf algısı” da
değişebiliyor. Konferansta gördük ki, biz
büyük bir medeniyetin sahibiyiz ve bu
medeniyetin özgünlüğünü yaşatmak,
onu korumak ve bugün bizlere emanet
edilen vakıfların geleceğe intikalini sağ-
lamak ve bu ince ruhu daha iyi tanıta-
bilmek bizim vazifemiz.
Prof.Dr.Adem AKÇAKAYA:
Vakıf denilince sıklıkla osmanlı İmpa-
ratorluğu akla geliyor. Sizce, 600 yıllık
osmanlı İmparatorluğu’nun bu bağlam-
da nasıl bir farklılığı bulunmaktadır?
Dr.Adnan ERTEM:
Osmanlılarda ilk vakıf kurucusu, Orhan
Gazi’dir. İmparatorluk süresince hane-
dan mensupları, paşalar ve üst düzey
yöneticiler neredeyse vakıf kurmak için
yarışmışlardır. Padişahların her birinin
ayrı ayrı kurduğu vakıflar, toplumsal
yapıyı ayakta tutan, sosyal barışı ve
huzuru simgeleyen kurumlar olmuş-
tur. Bayındırlıktan çevreye, eğitimden
kültüre, sağlıktan spora kadar tüm hiz-
metler, vakıflar vasıtasıyla yapılmıştır.
Osmanlılarda vakıflar o denli köklü bir
yapıya kavuşmuş ve toplumsal haya-
tın merkezinde yer edinmiştir ki, artık
bir “Vakıf medeniyetinden” söz edilir
olmuştur. Vakıflar, her zaman Osmanlı
yönetimince teşvik edilmiş ve amacı-
na uygun olarak çalışıp çalışmadığı da
sürekli denetlenmiştir.
Osmanlı Dönemi’nde vakıflar, bir
insanın doğumundan ölümüne kadar,
hatta ölümünden sonra da etkili olan ve
beşeri hayatın bütün gereklerini ve ihti-
yaçlarını karşılayan bir yapı olarak öne
çıkmıştır. Vakıf Cenneti olarak anılan
Osmanlı Devletinde, vakıf kurumsal-
laşarak gerçek manada bir medeniyet
haline gelmiştir. Çünkü Osmanlı’da
vakıf, Devletin bütün sosyal kurumlarını
içine alan veya bütün sosyal kurumların
çalıştığı, kullandığı bir hukuki formül
olarak karşımıza çıkmaktadır. Vakıf
müessesesinin bütün sosyal kurum-
ları kapsaması veya bütün sosyal
kurumların vakıf adını alması Osmanlı
Devletinde vakıfların etki alanlarının
tahmin edilmesinde önemli bir ipucu
vermektedir. Kamusal alanın tamamen
vakıflara terk edilmesi özellikle batılı
sosyal siyasetçilerin, 16. yüzyıl Osmanlı
toplumu için “vakıf cenneti” tabirini
kullanmalarına neden olmuştur.
Osmanlıyı ihya eden, yaşatan, ayak-
5
Bezmiâlem
aktüel
2013 / 2