Page 30 - BAVU-Aktuel

Basic HTML Version

görüş kabul ediliyor. Beyin
hücrelerinin, aldıkları uyarılara
karşı kendilerini değiştirebilme
yeteneği olarak bilinen
beyin plastisitesi, öğrenme
ve hafızanın temeli olarak
nitelendirilmektedir. Bazı
psikiyatrik hastalıklar sırasında
belirli beyin yapılarının
küçüldüğü fakat tedavi ile yeni
bağlantılar kurularak tekrar
genişlediği gösterilmiştir.
Beyin kapasitesini artırmak
ve öğrenmeyi hızlandırmak,
toplumların gelişimi
açısından da oldukça önemli
sonuçlar doğuracaktır.
Beyin hücrelerinin ölüm
mekanizmaları ve kök hücre
araştırmaları birçok hastalık
için yeni umut kaynağı
olmuştur. Kök hücreler
sayesinde, eskiyen ya da ölen
hücrelerin yerine yenilerini
üretmenin mümkün olabileceği
düşünülmektedir.
Beyin denen muazzam
yapının özelliklerini incelemek,
şüphesiz sadece hastalıklara
çare bulmakla sınırlı değil.
Düşünce ve davranışların
kökenini anlamak, öğrenmek
ve hafızanın sırlarını çözmek,
beyin araştırmalarının
diğer hedefleri arasındadır.
İnsanların gelişimi büyük
ölçüde zihinsel yeteneklere
bağlı olduğundan, beynin
düşünme, öğrenme ve hafıza
gibi işlevlerini geliştirmek, bilim
adamlarının hedefleri arasında
en önde gelenlerdendir. Onun
incelenmesi ilgili tıp dalları
yanında moleküler biyolojiden
deneysel psikolojiye
kadar birçok disiplinden
bilim insanının ortaklaşa
çalışmasını gerektiren ve
Sinirbilim (Neuroscience)
olarak adlandırılan yeni
bir disiplinin ortaya
çıkmasına neden olmuştur.
Nöropsikiyatrist Kandel, tek
hücreli bir deniz canlısı olan
Aplysia üzerinde hafızanın
nöral düzeneklerini gösterdiği
çalışmalarla 2000 yılında
Nobel ödülünü kazanmıştır.
Dikkat, algılama gibi zihin
fonksiyonlarının beyindeki
düzenekleri gün geçtikçe daha
iyi anlaşılmaktadır.
Beyin çalışmalarının bu kadar
hızlanması psikoterapilerin
önemini azaltmak bir yana
giderek güçlendirmektedir.
Bazı psikoterapi yöntemleri
(örneğin; bilişsel-davranışçı
terapi) zaten beyin
araştırmalarının sonuçlarını
kullanmaktadır. Diğer
psikoterapiler de aynı yoldadır.
Beyinle ilgili bilgilerimiz
arttıkça, psikososyal
faktörlerin ruhsal yapımızı
nasıl etkilediğini de daha iyi
anlıyoruz. Örneğin; bebekle
annesi veya onun yerine geçen
kişi arasındaki bağlanma
davranışının kalitesi, beynin
yedi ila on beş ay arası belirli
bir dönemde hızlı gelişen
özellikle kabuk ve limbik
bölge denen alanlarındaki
bağlantı bölgelerinin
olgunlaşmasını belirleyici
olmaktadır. Bağlanma
davranışı; bebeğin annesiyle
eş zamanlı ortak duygu
ifadeleri, yüz yüze temas
gibi etkileşim tecrübelerinin
bir sonucu olarak ve bu
sırada sinir sisteminin içine
eklenerek gelişir. Uzayan
stres durumlarının hormonal
sistemlerimizi etkileyerek
uzun dönemde hastalıklara yol
açtığını çok iyi biliyoruz.
Bütün bu çalışmalar, beyin
denen harikulade yapının
sırlarından ancak bazılarını
anlamamıza yardım ediyor.
Yaşadığımız çağ, birçok bilim
adamınca “Beyin yüzyılı” olarak
adlandırılıyor. Bu çalışmalar
arttıkça hem beynimizin
çalışma sistemlerini daha iyi
tanıyacak, hem de psikiyatrik
veya bedensel hastalığı
olanlara daha çok yardımcı
olabileceğiz.
Beyin denen
muazzam yapının
özelliklerini
incelemek, şüphesiz
sadece hastalıklara
çare bulmakla sınırlı
değil. Düşünce
ve davranışların
kökenini anlamak,
öğrenmek ve
hafızanın sırlarını
çözmek, beyin
araştırmalarının
diğer hedefleri
arasındadır.
28
Bezmiâlem
aktüel
/ Temmuz 2013