14
/ Bezmiâlem Aktüel 2019
düşündüğüm zamanda öyle bir imtihanla karşılaştım
ki… “Ben sana bunu gösteririm” diyor Allah. Ben de
“Haklısın dedim, kolları sıvayalım” dedim. Ondan
sonra Nazlı dünyaya geldi, Nazlı’nın gelmesiyle
birlikte bir ilahi lütufla, o beni kolumdan çekti aldı. O
zaman batılda cereyan eden bu işaret, bu beşareti,
manadaki bu tecelli, aynı zamanda zahirde de (yani
yaşadığım günlerde) zuhur etti. Nazlı’ya dua almak
için gittiğimiz bir zatın kapısından ayrılmamaya karar
verdik ve orada her şeyimle soyundum. Türkiye’nin
en genç profesörü olduğumu, nefsimi unuttum.
Zordur, ama yaptım ben Allah’ıma bin şükürler olsun.
Ondan sonraki 15-20 sene içerisinde baya nefsimle
mücadele ettim, mübalağa etmeyeyim.
Peki, ondan sonra ne oldu? Bir; hayatımda ben
aslında medeniliğin ve insan olmanın ne olduğunu
öğrendim. İnsan olmak için sevgi lazımmış, aşk
lazımmış. Allah, size aşkı en büyük cemili olarak, en
büyük emanet olarak vermiş taşımanız için. Peki, aşkı
size vermiş de siz bu aşkı ne iş için kullanıyorsunuz?
Marifetiniz ne? Tamam, aşk ile doldurdum ben seni
ama ondan sonra ne yapacaksın? Ondan sonra
ehl-i marifet. İşte burada Allah’ın halifesi olup,
muhtaç olanlara yardım etmeye başladığınız andan
itibaren marifetinizi gösteriyorsunuz. Diyorsunuz
ki, hayatımın bütün amacı engelli çocuklar ve o
çocuklara vakit ayırmak. Bu medenilik ölçüsü, insan
olma ölçüsüdür. Peki, tasavvuf burada nerede?
Tasavvuf, bunu bana hatırlatan ve bulduran nesne.
Başka nerede? Tükenmişlik sendromu diye bir şey
var. Engellilerle çalıştığınız vakit, her dört senede
bir erirsiniz. 4 sene sonra ya Phuket adasına
gideceksiniz çılgınca bir hayat yaşayacaksınız yahut
da, Mesnevi’de öyle der; “Alırız, seni nemli bulutlar
gibi çekeriz yukarı, yıkarız, sonra tekrar nimet olarak
aşağı indiririz.” Allah dostlarını böyle yapıyor. Yunus
Emre’nin hayatı kolay mı? Oraya gidiyor, kendi için
de bir şey istemiyor, kendini paramparça ediyor. Ne
diyor Allah: “Katlet kendini de diyeti ben olayım. Ben
sana yakınlaşmayı veriyorum, kudsiyeti veriyorum.”
Hop seni alıyor yukarı, yeniliyor, detoks yapıyor,
hadi devam et çalışmalarına diyor. Benim hayatımda
gelmem gereken nokta budur. Ebeveynlere de bunu
söylüyorum, özel eğitim uzmanlarına da söylüyorum,
o çocuklara da söylüyorum; o çocuklar bize bunu
hatırlatmak için geliyor. Bütün deneylerimde ben
bunu görüyorum. Çocuklarla ritim terapi yapmaya
gidiyoruz. Bir dalda iki kiraz türküsünü çalıyorum,
oynuyoruz. Üsküdar’a gider iken çalıyorum onda
da eğleniyoruz. Ondan sonra “Severim ben seni…”
diye tasavvuf müziğine giriş yaptığımda Asteriks
gibi kımıldamadan öylece kalıyorlar. Başka bir insan
oluyorlar. Ben zannederdim ki bu müzik tesir ediyor
onlara. Oysa sonradan anladım ki onlar alem-i
cemalden geldi, bu da oranın müziği. Olaya adapte
olamadıkları için, birdenbire bildikleri müzik ortaya
çıkınca, “Bu bizim diyardan…” diyerek etkisine
giriyorlar.
Allah, Musa peygambere demiş ki, “Ey Musa ben
açtım, sen bana yemek vermedin. Ben susuzdum
su vermedin. Ben hastaydım, engelliydim, sen beni
ziyaret etmedin.” Musa peygamber ise duydukları
karşısında şaşkına döner: “Nasıl olur? Sen her
şeyden münezzehsin” der. Allah, “Ben onlarla
beraberdim, beni bulmak istiyorsan orda bul” diye
karşılık verir.