Page 31 - aktuel_sayi_3

Basic HTML Version

BezmiâlemAktüel 2014 / 3
29
laşlı bir şekilde içeri girdi. Heralde kadıncağızın bir de
yenidoğan çocuğu vardı ve onu bırakacak kimsesi de
yoktu… Hem büyük çocuğun işlerini takip edecek, di-
ğer çocuğu da kucağına alıp hastaneye gelmişti… On-
lar anons edilince sırayı kaçırmamak ve öğlen tatiline
yakalanmamak için içeri girmişler ama hasta olan 18
yaşındaki çocuk son dakika lavaboyu kullanma ihtiyacı
ile dışarıda kalmıştı…
Peki, bu fena bir başlangıç değildi. Onlarda genç has-
tamız dışarda iken beni biraz hazırlayacaklar ve has-
tanın yanında öyle kanserle ilgili acıtıcı ve ağır laflar
etmemem konusunda beni tembihliyeceklerdi. Bu yeni
hastalarda çok sık yaşadığımız bir sendromdu…
Hastanın  entellüktüel ya da tecrübeli yakınları önce-
den bir bahane ile içeri yanımıza gelirler ve hasta gele-
ne kadar bize konuşmalarımıza dikkat etmemiz konu-
sunda hassasiyet beklerler; daha nazik olanları birkaç
gün önceden bizi ziyaret ederek bunu yaparlar…
Bu konularda tecrübeli olduğumdan, bu hastamızın
anne ve babası ile kaş göz hareketleri yapmaya hazır-
landım. Ancak bu baba ve bir de kucakta bebeği olan
anne yorgun ve yılgın görünüyorlardı. Göz ucu ile beni
yokluyor  ve  odaya  yerleşmeye  çalışıyorlardı. Ortama
sanki çok ağır bir enerji çöktüğünü hissettim.
Bu insanlar gerçekten uzun sürgünden  gelen yorgun
insanlar gibiydiler. Sanki bir yandan muayene odası-
na  yerleşirlerken bir yandan da birşeyler söylüyorlardı
ama bende zihnimi başka senaryoya odakladığım için
mi nedir, onların sesini duymuyordum. Çünkü o arada
18 yaşındaki hasta çocuk nerde diye ben onları sözüm
ona anlamaya çalışıyordum…
Hastamız nerde onu da görelim diyordum... Bir de dok-
toruz ya gözümüzden birşey kaçmaz biliyorsunuz…
Hemen zaten hastanın olmadığını anlamıştım ve di-
ğer vakalardan olan tecrübemizle çocuk içeri gir-
meden hemen kısa bir vaziyet planı yapacaktım…
Aslında sonradan anladım ki anne benim bu tiyatral
davranışım karşısında bir şeyler anlatmaya çalışıyor
ama maalesef ben durumu halen algılayamıyordum.
Belki de ben onları kendimden daha mı az dinliyor-
dum ne? Ben hastayı getirin dedikçe kucağında ör-
tülü bebeği olan kadın sandalyesini benim masaya
yaklaştırıyordu.
Sanki biraz ezik ve suskun insanlardı. Ürkek hareket
ediyorlardı.
Babada arkadan birşeyler mırıldanıyor ve yüzüyle bir-
şeyler anlatmaya çalışıyordu. Benimde konsantras-
yonumun düşük olduğu bir gündü sanki. Ancak anne
benden daha hızlı davranmış ve duruma vakıf olama-
dığımı kavramıştı ve aile bir ağızdan işte hasta diye ör-
tülü ve sarılı durumdaki kundaklanmış çocuğu gösteri-
yordu. Ben hızla duruma hakim olmaya çalıştım; hasta
kucaktaki çocuktu ama patoloji kağıdına yaşı heralde
yanlış yazmışlardı. Neyseki anne benim yüz ifademden
ve konuşmalardan tam olayın anlaşılmadığını çözmüş
olacak ki artık dayanamayıp bir hamlede elindeki ço-
cuğun üstündeki örtüyü kaldırdı, çocuğu benim net
görebileceğim bir pozisyona getirirerek durumu özet-
leyici nihai hamleye girişti. İşte 18 yaşındaki çocuğu-
muz dedi… Gerçekten sırtımdan  o anda ter çıktı, sahne
kısmen  hayal filmi gibi kısmende ürkütücü idi.
Küçücük,  yaklaşık on kilo ağırlığında nerdeyse yenido-
ğan bir bebek büyüklüğünde 18 yaşında  bir çocuk; ya-
nağının ve dudağının yarısı alınmış ve orası tüylü bir
bölgeden plastik bir operasyonla çevrilen bir doku ile
onarılmıştı. Zaten bir kucağı bile dolduramayan çocu-
ğun yüzünde  kocaman bir ameliyat nedbesi ile ağzı
kapatılmış olup; ağzının içinden  ve kenarından  biraz
tüyler sarkıyordu. Ben belli etmiyordum ama başka bir
boyuta geçmiştim zaten. Çocukda mental retarde ve
tam bir gelişme bozukluğu olup yenidoğan bir bebek-
ten fiziksel ve zihinsel olarak farkı yoktu. Yani aile 18
senedir hiç büyümeyen bir bebek bakıyordu. Anne ken-
dini yaşı büyük ama bir avuç olan bu çocuğa adamıştı.
Bu kadar talihsizliğin üzerine; sonradan çıkan ve ço-
cukla orantısız büyüyen dişlerin oluşturduğu travma ile
oluşan ağız  ve dudak kenarını tutan kansere yakalan-
mıştı; oda çok zor ve riskli bir operasyonla çıkarılmıştı.
Ben 30 seans ışın tedavisini anestezi ile uygulamanın
gerekliliğini ve güçlüğünü aileye anlatmaya çalışırken;
annenin kendimce gücünü test etmeye çalışıyordum
ki anne bana hayatım boyunca unutamıyacağım bir şey
yaşattı. Çocuğu kendine doğru çevirerek;
- ‘Doktor bey hiç bir kelime konuşamamasına rağmen
biz onunla gözlerimizle inanın mükemmel anlaşıyoruz’.
Siz bunu anlayamazsınız; bunun için sizden ricam ne
gerekiyorsa esirgemeyin, onu gözden çıkarmayın ve
normal bir hasta gibi tedavi edin yeterki biz her türlü
zorluğa katlanırız. Benim boğazım kitlendi ve bu ka-
derci ama çocuğa karşı uzun bir ömür adayan fedakar
hayat görüşü ve yıllarca çekilen cefa dersler doluydu.
Benim için lafın bittiği bu tabloyu sizlerin hayalinize ve
takdirlerinize aktarmak istedim;