Page 15 - aktuel-8

Basic HTML Version

BezmiâlemAktüel 2015 /
15
Ramazan yine bütün bereketi, bütün haşmetiyle bizi
ziyarete geldi. Yüzlerce yıldan beri ilahi bir hediye ola-
rak bizi sevindirmeye, bizi iyileştirmeye, bizi diriltme-
ye, bizi yüceltmeye geldi.
Ruhlarımızın, kalplerimizin, bedenlerimizin yeniden
sağlığına, ilk ayarlarına dönmesi için Cenab-ı Allah’ın
bize bir lütfu. Kur-ani bir tabirle “maide …”
Ağır bir maddecilik hastalığıyla hayatını sürdüren kal-
bimizi somut bir şekilde kurtarmaya gelen bir iman
eridir oruç. Oruç tıpkı ibadetler gibi, bir borç gibi gö-
rünse de, aslında Allah’ın insanlara bir armağanıdır.
Bu konuda bizim bugün unuttuğumuz bir kaideyi de
hatırlamakta fayda var: ibadetlerimizde tahsin şartı.
Bu tahsin şartı nedir? İbadetlerimizi, kulluk vazifeleri-
mizi yaparken bunları güzel görmemizdir. İyi ki Rabbi-
miz bize orucu lütfetmiş, namazı lütfetmiş, zinayı, faizi
iyi ki yasaklamış gibi…
Oruç ibadetini bir eziyet, bir ceza, bir borç gibi gör-
mek yerine Rabbimizin bize kendine kolay yoldan
ulaşma yolu olarak görmek daha kulca bir davranış
biçimi olmalı.
Oruç eski Farsçadan dilimize geçen bir terim. Eski
Farsçada “roçak” olan kelime bizde günümüzde-
ki şekline dönüyor. Bazı Türk kavimlerinde ise yeni
Farsçadaki “rüze” şekli kullanılıyor. Ancak asıl Kur’ani
tabir “savm” dır. Biz İslami tabirleri İran üzerinden al-
dığımız için namaz, abdest, oruç gibi terimlerin Arap-
ça asli şekilleri yerine İrani olanlarını tercih etmişiz ve
böylece yaygınlaşmış.
Oruç sadece bizim ümmetimize verilmiş bir hediye
değil. Kuran-ı Kerim’den öğrendiğimize göre daha
önceki ümmetlerde de var olan bir uygulama. Ancak
vahye insan eli karışınca, küçük bir perhiz haline dö-
nüşmüş olduğunu görüyoruz. Onlar da bir müddet
sonra sadece din adamlarının yaptığı uygulamalar
haline dönüşmüş.
Oruç bize ilahi bir hediye demiştik. Oruçta güzel-
likleri ağızlarımıza manevi bir mühür vuruyorlar,
ahiret, ebediyet mührü vuruyorlar. Oruçlulara dik-
katle baktığımızda, yüzlerinde bir cennet ışıltısı gö-
rülüyor. Sezai Karakoç’un deyimiyle fizik ile meta-
fizik arasındaki perde, oruçla ve namazla kalkıyor.
Ramazan ayı, dünya içinde, ahirete bir aylığına Müs-
lümanların hep birlikte hicreti gibidir. Temayül olarak
hemen münzevileşmek isteyen insanı tutup, tekrar
cemiyetin huzuruna getirir, sosyalleştirir. Cemiyet
içinde ermek durumunda olanı da “topluluk içinde
yalnızlık” (= Halvet der encümen) kaidesine göre şah-
siyetine iade eder; yani cemiyet içinde kendi hakiki
şahsiyetini, halveti yaşamasını ister ondan ve ona
bunu temin eder.
Batı medeniyetinin, yeni yeni nesneler peşinde koş-
masını diğer tarihi, sosyoloji, psikolojik sebeplerin
dışında, bir de kendiliğinden ölen dünyayı diriltecek
oruç gibi bir semavi hediyeden mahrum olmalarında
ve bu noksanlık ve eksiklikleri ortadan kaldırmak için,
ancak yeni nesne imkânlarında canlılık susuzluklarını
ortadan kaldırmak ihtiyacında olduğunu tespit edebi-
liriz. İcat edilen, ortaya çıkarılan yeni şeyler de eski-
nin yeni bir varyantı olduğundan, yeninin canlılığı kısa
sürmekte ya eskiden sıçrayan ölümle veya mahiyeti
gereği kendiliğinden, bu da kendisi ihata eden nesne-
ler dünyasıyla beraber can vermekte, bir defa kendi-
sine nesnelerin sihrine kaptırmış batılı insanın başka
çareler düşündürmeksizin, yeni canlılara vurgun bir
avcı gibi yeni nesneler üretmeye sevk etmektedir.
Eğer oruç gibi periyodik olarak kendimizi yeniden
fabrika ayarlarına döndürme hediyesi olmasaydı,
Müslümanların da benzer hale düşmesi mukad-
derdi. Oruç bizi diriltiyor ve canlılığımızı pekiştiriyor.
Oruç tuttuğumuz mübarek günler ilerledikçe gün-
lük dünyayı devirerek yerine geçen yeni dünya ta-
savvuru, daha derinleşiyor ve daha derin bir mana
yükleniyor. Oruç ilerledikçe, yaş ilerledikçe, oruçlu,
oruçta ilerledikçe dünya nurani bir çehre kazanıyor.
Oruç dünyasına girer girmez, her gün kıyısından geç-
tiğimiz halde, alışkanlıklarımız sebebiyle fark etme-
diğimiz veya görmemek için gözlerimizi kapadığımız
üniversal trajediyi seyretmeye başlarız.
Oruçla birlikte kelimelerimizi daha çok
tartmamız, gözümüzü, kulağımızı, ağzımızı
daha tasarruflu kullanacağız, boşalmış olan
enerjimiz yeniden birikecek, kas, damar ve
sinirlerimiz kaybetmekte olduğu elastikiyeti
tekrar kazanacak, sesimiz bile yıkanacak,
geçen zamanın kirlettiği ve ölümün tozlarına
buladığı vücut ve ruhumuz için gözle
görülmez bir gusül, bir teyemmüm olacaktır.