Page 29 - aktuel-8

Basic HTML Version

Sizi bilim adamı kimliğinizin yanında müzisyen
kimliğinizle de tanımaktayız. Klasik Türk Müziği-
nin en önemli icracılarındansınız. Müzik ve bilim
ilişkisi hakkında bize neler söylersiniz?
Müzik ve bilim çok kadim dönemlerden beri hep et-
kileşim içinde olmuştur. Müzik bilimi, bilim de müziği
beslemiştir hep. Eski dönembilim insanlarınınaynı za-
mandabirersanatkarvemusikişinasolduklarınıbiliyo-
ruz. Örneğin ünlü matematikçi Pisagor aynı zamanda
musikinin matematiğini ilk ortaya koyan kişidir. Yine
on yedi ilimde söz sahibi olup aynı zamanda Türk
musikisinin ilk nazari bilgilerini ortaya koyan El-Kin-
dî, kanun sazının mucidi Fârâbî, musikiyi tedavide
kullanan ünlü hekimimiz İbn-i Sînâ bu alim tipoloji-
sinin başında geliyor. O kadarki musiki ve sanatı bil-
mek alimliğin ve hekimliğin bir gereği gibi görülmüş.
Bu sayede musikinin gelişimi hep bilimin gelişimine
paralel seyretmiştir. Bu paralellik 19. yüzyıla dek sür-
müş. Maddeci bir anlayışın hakim olmaya başladığı
bu devirde musiki ve bilim birbirinden koparılmış. Bu
dönemde insanoğlu hikmeti ve duyguları bir kenara
itip pragmatik ve cılız bir mantığın peşinden koş-
muş. Bu mantık her şeye sirayet etmiş. Annelik-ba-
balık, çocukluk, hocalık, talebelik v.s. bu sığ man-
tıkla yaşanır olmuş. Musiki ve sanat eğitimi de bu
materyalist bakıştan etkilenmiş. Okullarda tek düze
bir müzik eğitimi verilmeye başlanmış. Müzik okulları
sanatçıdan ziyade teknisyen yetiştirmeye başlamış.
Usta-çırak usulü yerini ruhsuz, şuursuz, gönülsüz ve
hissiz bir eğitim yaklaşımına bırakmış. Kısacası mü-
zik ve bilim, o muhteşem ikili bu çağda birbirinden
ayrılmış. Bundan biz de nasibimizi almışız. Özellikle
Tanzimat’tan sonra çok daha belirginleşmiş olan Batı
taklitçiliğinin faturası çok ağır olmuş. Yaşadığımız
bu devirde artık bir bestekâr, güftekar, şair, edip ve
hatta icracı yetişmiyor. Sanat ve musikiden bî-haber
bir aydın ve bilimadamı tipolojisi oluştu. Aynı şekilde
bürokratlar ve siyasetçiler de bu konulardan oldukça
uzaklar. Sanat ve musiki konusunda cahiliz. Toplu-
ma hakim olan siyaset programlarında müzik, sanat
ve kültüre yeterince yer ayrılmıyor. Devletin radyo ve
televizyonlarında bile yeterince Türk musikisi dinle-
nemiyor. Bilim yuvalarına sanatı ve musikiyi entegre
edemedik maalesef.
Türk müziğinin daha büyük sorunları olduğu için
bu çalışmalara sıra gelemiyor galiba. Sizce Türk
müziğinin en önemli sorunu nedir?
Yrd. Doç. Dr. Adnan Çoban
1968 yılında İstanbul’da doğdu. İlk, orta
ve lise öğrenimini İstanbul’da tamamladı.
1995 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden
mezun oldu. Aynı fakültede psikiyatri ihtisası
yaptı.
Musiki eğitimine tıbbiyede Prof. Dr. Ali Rıza
Kural’la başladı. Başta Prof. Dr. Alâeddin
Yavaşça, Prof. Dr. Nevzat Atlığ ve Prof.
Dr. Selahattin İçli olmak üzere birçok
üstattan istifade etti. ‘Türk Tedavi Musikisi
Uygulama ve Araştırma Topluluğu’ TÜTEM’
in kurucusu ve Müzikterapi kitabının yazarı
olan Adnan Çoban, Türkiye’deki müzik-beyin
araştırmalarını ilk başlatan isimdir.
24 TV’de hazırlayıp sunduğu “Bizden
Nağmeler” adlı musiki programı iki yıl üst
üste ‘Yılın En İyi Müzik Programı’ ödülünü
aldı. Yine TRT İstanbul Radyosu TRT Nağme
kanalında Sadun Aksüt’le iki yıl süren
‘Muhabbetnağme’ isimli programı hazırlayıp
sundu. ‘Pera Türk Müziği Konserlerinin’
Sanat Yönetmenliğini yaptı.
İTÜ Türk Müziği Uygulama ve Araştırma
Topluluğunun Genel Sanat Yönetmenidir.
‘Cana Şifa Nağmeler’ ve ‘Meşk-i Safa’ isimli
iki albüm çalışması bulunmaktadır. Şu an
hekimlik icraatına devam eden Dr. Adnan
Çoban, aynı zamanda Haliç Üniversitesi Tıp
ve Sağlık Bilimlerinden sorumlu Akademik
Direktörü ve Konservatuar Müdürüdür.