Page 30 - aktuel-8

Basic HTML Version

Musikimizin en temel sorunu bugün için icrâdır.
Musikimizde teorik olarak dönemsel farklılıklar
ortaya konmuşsa da icrâ otantik değerini her
zaman muhafaza etmiştir. Müzik konusunda
azımsanmayacak derece teorisyen yetiştire-
bildiğimiz halde yeterince pratisyen yani icracı
yetiştiremiyoruz. Bunda en büyük etkenin us-
ta-çırak usulünün yani meşk sisteminin sekte-
ye uğraması olduğunu düşünüyorum. Kaybet-
tiğimiz ve unutmaya yüz tuttuğumuz ustaların
yerlerine yenilerini koymak da mümkün olmu-
yor artık. Gerçi bu her alanda söz konusu, ama
musikide çok daha bariz ve üzüntü verici bo-
yutta. Musikimiz hızla hayatın içinden çekildi.
Eski devirlerde hemen her mahallede var olan
musiki meclisleri de yok artık. Oralar birer meşk
meclisleriydi aynı zamanda. Musiki ve sanatın
yanında şiir ve edebiyatın konuşulduğu, birbi-
rinden değerli üstatların doyumsuz sohbetleri-
nin dinlendiği, usul, adap ve erkanın öğretildiği
meclislerdi. O meclislere katılan kişiler musiki-
den feyzyab oldukları gibi irfandan da nasipdar
olurlardı. Birçok sanatkarın keşfi bu meclislerde
oldu. Mesela Dede Efendi, Hacı Arif Bey, Lem’i
Atlı, Bimen Şen gibi bestekârlar keşfedilip ye-
tiştirildiler. O dönemde musikimizin gelişimin-
de en büyük paya sahip olan Mevlevihaneleri
unutmamak gerekir. Mevlevi Dergâhları birer
konservatuar gibi hizmet etmişler, bu sanatın
ve dolayısıyla sanatkârın yaşamasına katkıda
bulunmuşlar. Yine sultanların ve devlet adam-
larının musikimize ve sanat camiasına olan
muhabbetleri onları himayelerini getirmiş ve bu
musikişinaslara büyük bir moral ve motivasyon
kaynağı olmuştur. Yani o dönem halkın en alt
tabakasından devletin en üst tabakasına kadar
bu musiki yaşayan ve yaşatılan bir musikiydi.
Hayatın bizatihi içindeydi ve bu sayede icracılar
ve bestekarlar yetiştirilebiliyordu. Bugün mu-
sikimiz maalesef bir arşiv musikisi olmaya yüz
tutmuştur. Sadece konservatuarlara, musiki ce-
miyetlerine ve birkaç musiki muhibbi meclisle-
re haps olunmuştur. Allah’tan onlar var da bir
nebze olsun yeni nesillere aktarım söz konusu
olabiliyor. Ancak bu kurumların çok azının bizim
anladığımız manada bir musiki şuuruna vakıf
olduklarını ve hiçbir şekilde devlet desteği al-
madıklarını unutmamak gerekir. Eğer bu şekilde
olmaya devam ederse onların da bu amansız
değişime direnemeyeceklerini ve piyasanın
o müptezel tavrına yenik düşeceklerini düşü-
nüyorum ki birçoğu bu hale gelmiş durumda
zaten. O yüzden devlet bir an önce bu musiki
meselesini ele almalı ve bu musikiyi dolayısıyla
onun arka planındaki kültürü toplumsal hayatın
güçlü bir unsuru haline getirmek için yasaları,
yönetmelikleri, ilgili bakanlıkları, eğitim kurum-
larını, başta TRT olmak üzere televizyon ve rad-
yoları hızla devreye sokmalı ve bir musiki, sanat
ve kültür gelişim hamlesi yapmalıdır.
Türk Müziğinin bu duruma gelmesinin se-
bepleri neler olabilir?
Musiki ve sanata olan talepler dönemsel ola-
rak hep değişmiştir. Ancak sağlam bir musiki
anlayışı sayesinde yeni taleplere uygun arzlar
mümkün olmuştur. Mesela Dede Efendi yaşa-
dığı dönemde esen Batı rüzgârlarının etkisini
öngörmüş ve değişen talebi o zamana kadar
görülmemiş tarzda eserler vererek karşılamayı
bilmiştir. Ancak bunu yaparken hiçbir zaman
Tarihte defalarca tekerrür etmiş olan bir
kaderin tecellisidir. Yüzyıllar öncesinden
gelen kültürel kodlarımız deforme oldu ve
müzikal anomaliye sahip nesiller ortaya
çıkmaya başladı. Konfüçyus’un söylediği
o söz yine tecelli etti: “Bir toplumun müziği
bozuldu mu, o toplumda pek çok şey
bozulmuş demektir”.
30
/ BezmiâlemAktüel 2015