Page 36 - BAVU-Aktuel

Basic HTML Version

G
erek dünyada gerekse
ülkemizde, hakkında en
çok spekülasyon yapılan
mesleklerin başında hekimlik
mesleği geliyor. Tıp doktorlarının
mesleki ve sosyal hayatları;
ilgili, ilgisiz herkes tarafından
tartışma konusu yapılabiliyor.
Hekimlerin bu durum karşısında
mesleki saygınlıklarının zarar
görmesi yönünde bir algıya
kapılmaları hiç de yadsınmamalı.
Nitekim hekimlere yönelik
sosyal baskının yer yer fiziksel
şiddete dönüşmesi de toplumsal
algının negatif yönde olduğunu
düşündürüyor. Diğer yandan,
anlaşılması güç bir biçimde,
hekimlik mesleğine yönelik
talep her geçen gün artıyor.
Örneğin, 2012 yılı öğrenci seçme
ve yerleştirme merkezi (ÖSYM)
sınavında ilk on binde yer alan
öğrencilerin en sık tercih ettikleri
bölüm tıp fakülteleri oldu.
Bu paradigmayı açıklamak
gerçekten güç. Neyse ki, bu
makalenin konusu bu değil.
Hekimlerin özlük haklarındaki
karmaşanın ortaya konulmasını
konu edinen bu makale asıl
büyük sorunun çözülmesine bir
miktar katkı sağlayabilir.
Hekimlerin özlük haklarında
geçmişten gelen yetersizlikler
zaten mevcutken son yıllarda
çıkarılan yasa ve yönetmelikler
bunların üzerine bir de karmaşa
sorununu ekledi.
Öncelikle, özlük haklarını
tartıştığımız hekim
popülasyonunu sayılarla ortaya
koymak yararlı olabilir: Son
yapılan araştırmalara göre
Türkiye’de 118 bin doktor görev
yapıyor. Bu doktorlardan 68
bin 952’si Sağlık Bakanlığı’nda,
26 bin 258’i üniversite
hastanelerinde, 23 bini ise özel
hastane ve birimlerde görev
yapıyor.
2006 yılı Ocak ayında yürürlüğe
giren yasa ile SSK hastanelerinin
devlete devredilmesiyle
Türkiye’de tıp eğitiminde üç
aktör kaldı: Devlet üniversiteleri,
vakıf üniversiteleri ve sağlık
bakanlığı EAH’leri. Üniversiteler
uzmanlık öncesi ve uzmanlık
sonrası eğitimi verirken EAH’leri
sadece uzmanlık sonrası
eğitimi üstlenmiş durumdalar.
Her yıl sayısı artmakla birlikte
Türkiye’de 104’ü devlet, 62’si
vakıf olmak üzere 166 üniversite
faaliyet gösteriyor. Bunların
64’ünde (54 devlet, 10 vakıf)
tıp fakültesi mevcut. Eğitim
Araştırma Hastanelerinin (EAH)
sayısı ise 70 civarında.
Tıp eğitiminde rol alan bu üç
kurumun iç dinamikleri belirgin
farklılıklar içeriyor. Bu farklılıklar
da doğal olarak hekimlerin özlük
haklarına yansıyor.
Önce üniversitelerin yapısını
karşılıklı olarak irdelemekte
yarar var: Vakıf üniversitelerinin
yönetim yapısı akademik ve
idari olmak üzere ikiye ayrılır.
Vakıf üniversitelerinde akademik
yapı, devlet üniversitelerinin
akademik yapısında uygulanan
yasal hükümlere tabidir.
Akademik yönetim aynen devlet
üniversitelerinde olduğu gibi
fakültelerde fakülte kurulu
ve fakülte yönetim kurulu,
üniversitelerde senato ve
yönetim kurulu aracılığıyla 2547
Sayılı Kanun ve ilgili yönetmelik
hükümlerine göre icra edilir.
Vakıf üniversitelerinin yönetimini
devlet üniversitelerinden
ayıran en önemli konu, idari
yönetimde temel yetkilerin
mütevelli heyete ait olmasıdır.
Vakıf üniversitelerinde öğretim
elemanları sözleşme usulü ile
çalıştıklarından, mütevelli heyet,
öğretim elemanlarının göreve
alınması, ücretlerinin tespiti,
üniversite harcamalarının
belirlenmesi ve genel olarak
bütçesinin oluşturulması
suretiyle parasal yetkiyi
kullanma görevini yürütür.
Rektör, mütevelli heyetin doğal
üyesi olmakla birlikte, genelde,
mütevelli heyet tarafından
alınan kararların uygulayıcısı
konumundadır.
Mütevelli heyetin en önemli
yetkilerinden birisi, üniversite
rektörünün belirlenmesidir.
Vakıf üniversitelerinin, devlet
üniversitelerinden belki de
en önemli farkı, rektörün
seçilme yöntemidir. Kanuna
göre, mütevelli heyet, rektör
adayını belirleyerek “olur”
almak üzere Yükseköğretim
Kurulu’nun olumlu görüşüne
başvurmakta, rektör seçiminde
Cumhurbaşkanlığının
onayı gerekmemektedir.
Oysa, Anayasa’da yer
alan (Madde:130/6) özel
hüküm uyarınca vakıf
üniversitesi Rektörlerinin de
Cumhurbaşkanınca atanması
hukuki bir sorumluluk
olmaktadır.
Mütevelli heyet, rektör adayını
belirleme ve üniversite tüzel
kişiliğini temsilin yanında,
dekanlar ve enstitü müdürleri
gibi, bütün yöneticileri
atama yetkisini de üzerinde
taşımaktadır. Öte yandan devlet
üniversitelerinde dekanların
ataması Yükseköğretim
Kurulu tarafından yapıldığı
halde, bugünkü uygulama
biçimiyle vakıf üniversitelerinde,
atamadan önce Yükseköğretim
Kurulu’nun olumlu görüşünü
almak zorunda olduğu tek
yönetici rektördür.
EAH’leri uzmanlık öncesi tıp
eğitiminde rol almayıp sadece
uzmanlık sonrası eğitim
verdikleri için YÖK ile ilişkili
olmayıp tamamen sağlık
bakanlığı yönetmeliklerine
bağlı olarak çalışırlar. Bu
birimlerde görev yapan hekimler
akademik ünvana sahip olsun
ya da olmasın devlet memuru
statüsünde çalışır ve bu yasa
kapsamındaki özlük haklarından
yararlanırlar.
Şüphesiz, her üç kurumdaki
ortak sorun görece yeni olan
performansa dayalı çalışma
düzenidir. Bu düzenin Ulasal
sağlık sisteminde rutin
dediğimiz bazal hizmete ulaşımı
arttırmıştır, yani fason hizmet
veren konfeksiyon atölyesi
yada fast food satan dükkan
hizmetidir. Bu sistemde hedef
daha çok hasta ve buna bağlı
(labarotuar-görüntüleme-az
yatış-maliyeti düşük islemler-
daha çok poliklinik hizmeti
vb) hizmet üretmeyi teşvik
etmekte, gelirin önemli kısmını
Hekimlerin Özlük
Hakları Karmaşası
Prof. Dr.
Mahmut Müslümanoğlu
Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi
Genel Cerrahi ABD Başkanı
34
Bezmiâlem
aktüel
/ Temmuz 2013