Page 34 - aktuel-8

Basic HTML Version

kabul görüyor. İnsanlık maddeden bunaldı, sı-
kıldı ve hakikati aramaya koyuldu. Hakikati ara-
yanların yolu mutlaka bu coğrafyaya düşüyor.
Çünkü buralarda bulacakları çok şey var. Bizler
ise “o mahiler ki derya içredirler ama deryayı
bilmezler” silüetinde yaşayıp gidiyoruz. Bir uya-
nabilsek bu uykudan ve sahip olduğumuz kay-
nakların değerini bir bilebilsek belki insanlığa da
kurtuluş reçetesini yazmamız mümkün olacak.
Bu arzu edilen uyanışın temel unsurları öz mu-
sikimiz ve engin kültürümüzdür.
Musikimizin ve kültürümüzün değerini bile-
bildik mi?
Hayır bilemedik. İşin kötüsü ne devlet bunun
farkında ne de millet. Osmanlıyı sahiplendiği-
ni söyleyen çevreler bile ondan tevarüs eden
musikinin, geleneksel sanatların, mimarinin, es-
tetik anlayışın ve tarih bilincinin farkında değil.
Halbuki Osmanlıdan bize kalan en büyük de-
ğerlerdir bunlar. Batıyı bize hayran bırakan da
bunlardır. Hamaset, gösteriş ve popülizmle bir
yere varmak mümkün değildir. Muhafazakarız
diyorsak neyi muhafaza etmemiz gerektiğini bil-
meliyiz. Yoksa kendi toplumumuza yabancıla-
şan bireyler olmamız kaçınılmazdır. Bizim neleri
sevip sevmeyeceğimize birileri karar vermeme-
li. Kültür endüstrisinin bu toplum mühendisliğini
görmek durumundayız. Başta devlet yetkilileri.
İşte o zaman oyunu bozarız ve aslımıza rücu'
ederiz. Kılavuzumuz da sanatımız, musikimiz ve
kültürümüz olur.
Siyasiler ve devlet erkanı bunun farkında mı
sizce?
Maalesef ben öyle bir izlenim alamıyorum. Kül-
tür ve sanat meseleleri toplumun tali meselele-
riymiş gibi algılanıyor. Halbuki en önemli icracı
bakanlık Kültür ve Turizm Bakanlığı olmalı ve
hükümet programlarının en başında kültür ve
sanat politikaları gelmelidir. Buna hem bireysel
hem de toplumsal olarak ihtiyacımız var. Hele
hele bugünlerde çok daha fazla ihtiyacımız var.
Toplumsal uzlaşmanın yolunun siyasal uzlaş-
madan geçtiği gibi bir yanılsamanın içindeyiz.
Denklemi tersten kuruyoruz. Halbuki toplumsal
uzlaşma olmaksızın siyasal uzlaşma mümkün
değildir. Osmanlı bu sayede 600 küsur yıl ya-
şayabilmiştir. Osmanlı Medeniyeti bir çok fark-
lı dinî, kültürel ve etnik unsurun uzlaşmasıyla
oluşmuş bir medeniyettir. Bu uzlaşma muhte-
şem bir mozayiği oluşturmuştur ki o mozayiğin
harcında güçlü bir adalet ve hoşgörünün yanın-
da sanat, musiki ve mimarî vardır. Biliyoruz ki
bunlar olmaksızın medeniyet olunamıyor. Batı
da bu unsurlarla medeniyet oldu. Amerikayı
yeniden keşfetmeye gerek yok. Geçmişimizde
var olan bu modeli incelemek ve revize etmek
yeterli olacaktır. Ne var o modelde? Sultanların
sanatkar ve musikişinasları himaye etmesi ve
onlardan sanat politikaları hususunda istifade
etmesi var. Tarihimizde bestekarların, padişah-
lara musiki ve sanat politikalarının nasıl olması
gerektiğine, musikinin insan ve topluma nasıl
faydalı olduğuna dair kitaplar yazıp hediye ettik-
lerini biliyoruz. Mesela Abdülkadir Meragi'nin II.
Murad'a takdim ettiği "Makasıd-ul Elhan" isimli
kitabı bu tarz bir kitaptır. Bizim musikişinaslar
olarak devleti ve devlet erkânını bilgilendirme
görevimiz var. Ancak Osmanlıda bunu soran bir
II. Murat, Fatih ve Kanuni varsa bugün de soran
34
/ BezmiâlemAktüel 2015
Bir kullanımlık bir tüketim çağında
yaşıyoruz. İnsanların buna direnecek
değerlere ihtiyacı var. İşte burada “klasik”
çok ön plana çıkıyor. Zaman içerisinde ben
insanların klasiğe tekrar rücû edeceğini
düşünüyorum. Çünkü bu gittikleri yol dipsiz
kuyu, mutluluğun ve huzurun olmadığı bir
yol burası. Orada bir maneviyat yok.